Olmak ya da olmamak: Z kuşağı ve ikinci büyük buhran!
+ Kişisel kurtuluş reçetesi için 4 yol.
Barınma sorunu, iklim krizi, cinsiyet ve cinsel yönelime temelli eşitsizlikler ya da fırsat eşitsizliği, gelir dağılımındaki adaletsizlikler… Bu sorunlar her devrin sorunları mı yoksa, yeni gelen nesillerle birlikte daha da mı büyüyorlar?
Shakespeare’in sorduğu o amansız soru; “olmak ya da olmamak” çoktan Z kuşağının da hikayesine de işlemiş durumda. Sorun oldukça kronik görünüyor.
Ebeveynlerinin mütevazi hayatlarında satın alabildiği evlerde kirada oturabilmek için bile ev arkadaşlarına ihtiyaç duyan bu kuşak, onların aksine iş ve dolayısı ile eğitim hayatında da inanılmaz derece artan bir rekabet ile yüz yüze. Üstelik bu ‘adil’ bir dövüş değil, dünya neredeyse sosyal ağlarla döndüğü için profesyonel başarı, akademik kariyer vd. nesilden nesile aktarılıyor. Yalnızca birkaç aşırı derecede zeki ve çalışkan insanın başarısı “Yeterince istersen yaparsın!” şeklinde bir anlatıya dönüşüyor ve tüm sorumluluk elbette yine bireyin omuzlarına yükleniyor.
Öyle ki, dünyanın en iyi okullarına (Harvard örn.) girenlerin büyük çoğunluğunun önceki kuşağının da bu okul(lar)dan mezun olduğu söyleniyor. Ya da BM kuruluşlarına staj başvurusunda bile bulunuyor olsanız BM’de çalışan akrabanız veya tanıdığınız var mı diye bir soru kutucuğu yer alıyor başvuru formunda. Özel sektörde işler nasıl çok iyi bilmiyorum ama network işliyor olmalı bir nebze, ki bu durum sanırım sivil toplum nezdinde dahi geçerli.
“Yorgun, işsiz ya da arada kalmış?”
Öte yandan ne işte ne istihdamda olan neet gençlerin sayısı ülkemizde dünya ortamasına göre de bir hayli yüksek! Çin gibi dünyanın en kalabalık nüfuslu ülkesinde ise “tam zamanlı evlat” şeklinde bir kavram yaygınlaşmış durumda. Bu kavram, çok çalışmaktan ya da işsizlikten bunalan gençlerin, ailelerinin ev işlerini üstleniyor; ev işleri, yaşlıların bakımı gibi görevler almasını ifade ediyor. Bu durum o kadar yaygın ki, “tam zamanlı evlat”ların sosyal medyada çeşitli gruplar aracılığı ile örgütlendikleri de biliniyor.
“NEET kategorisi, ülkelerin politika ve uygulamalarına, okuldan işe geçiş pratiklerine, genç ve yetişkin olma kriterlerini nasıl tanımladıkları üzerinden kültürel farklılıklara göre de değişmektedir (Genç Hayat Vakfı, 2017: 16). Türkiye, genç ve dinamik bir nüfus potansiyeline sahip olmasına rağmen 15–29 yaş aralığında en az her dört gençten birinin eğitimde, istihdamda veya yetiştirmede bulunmadığı ve OECD ülkeleri arasında en yüksek NEET oranına sahip ülkedir. 2019 yılında OECD ülkeleri ile yapılan karşılaştırmada ülkelerin NEET ortalaması %12,8 iken Türkiye’de bu oranın %28,8 olduğu görülmektedir (Coşkun & Çelik, 2021: 5–6). 2021 TÜİK verilerine göre ise ne eğitimde ne istihdamda olan 15–24 yaş grubundaki genç nüfusun oranı %24,7 iken, bu nüfusun sayısı 3 milyon 115 bin olarak tespit edilmiştir.” Kaynak
Sistemsel dönüşüme giden yol nereden geçiyor belirsiz!
Politika yapıcılar anılan sorunları düşünedursunlar, biz yine bireyi merkeze alalım. Yel değirmenlerine karşı verilen bir savaş olarak düşünülse dahi, birey olarak tatmin edici bir hayat için ne yapmalı, nelerden kaçınmalıdır? Naçiz düşüncelerim şunlar:
- Kişisel marka değeri yaratmak; kişi uzmanlık alanındaki dünyadaki gelimeleri takip edip, bunlara uyum sağlayan bireyler olmaya gayret göstermeli. Yapılan iş lokal bile olsa evrensel bir bakış açısı elde etmeye çabalamalı. Çok çok önemli bir detay ise mümkün olduğunca multidisipliner bir yaklaşım benimsenmeli, farklı alanlardaki uzmanlıklar büyük bir ustalıkla ne kadar bir araya getirebilir ise kişisel marka da o kadar benzersiz olacaktır.
- Networking kurma becerisi geliştirilmelidir. “Ambivert” olarak adlandırılan içe dönük ve dışa dönüş kişilik oranları birbirine çok yakın bir birey olarak bu konularda kendimi çok geliştirebildiğimi düşünüyorum yani bu gerçekten de geliştirilebilen bir özellik! Kişi bu konuda kendini geliştirmek için emek harcamalıdır.
- Dijital varlığınızı inşa edin; sosyal medya hesaplar, blog yazılar kişi kendini hiç anlatmadığı halde çoktan kim olunduğu, gerçek motivasyon ve kaygıları ortaya koymaktadır. Çok güçlü bir araç ve sıfırdan milyonlara ulaşmaya imkan verdiği için nispeten en demokratik araçlardan biri olarak kabul edilebilir ve mutlaka önemsenmelidir.
- Kişi kendini yalnız bırakmamalı, etrafını ne kadar doğru insanla doldurursa o kadar güçlü hissedecektir. Koçlarla, mentorlarla çalışabilinecek imkanlar yaratmaya çalışılmalı, kişinin kendisi için ait olabileceği topluluklar bulması ve/veya kurması oldukça önemli. O burun kıvırılan “self aid book/kişisel gelişim kitabı”, podcastler vs sayesinde dünyanın en başarılı stratejistleri, iletişim uzmanları vd. profesyonellerin yazılarını/podcastlerini takip edip onlardan öğrenme imkanı elde edilebilmektedir, bu yöntem kullanılmadır hiç olmazsa. Kişinin kendisini motive eden şeyler üzerine gerçekten düşünüp bunlara daha fazla zaman ayırmaya gayret etmesi ise hayati!
Kariyer yolculuğu çok inişli çıkışlı bir süreç, bu yolculukta kişinin kendisi için iyi bir yol arkadaşı olmayı unutmaması önemli. Bazı konular için olgunlaşma zamanını tanımayı öğrenmesi, bu durumu kendine zaman zaman hatırlatması ise oldukça elzem.
Dünyanın biraz daha iyi bir yer olması için sayın okurun, bireysel düzeydeki tüm imkanlarını kullanılması dileğiyle.